Sitemize Hoş Geldiniz...
Bilim Ve Teknoloji
sağlık & tıp
Mobil iletişim sistemlerinin yaydığı radyasyon sağlığı tehdit edecek düzeyin çok altında. Buna rağmen hemen herkes zararlı olduklarından neredeyse emin!Türkiye’de baz istasyonlarının ve cep telefonu dahil tüm elektronik cihazların ürettiği toplam radyasyon, dünyadaki limit değerlerin altında. Uzmanlara göre baz istasyonlara muhalefet, elektrofobiden kaynaklanıyor.
Yeni gelişen teknolojiler hakkında kamuoyunu doğru bilgilendirmek amacıyla oluşturulan Teknoloji Bilgilendirme Platformu, Anadolu'daki ilk toplantısını İzmir'de gerçekleştirdi.
Toplantıda konuşan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Tunaya Kalkan, sadece baz istasyonlarının değil elektronik cihazların tümüm elektromanyetik dalga yaydığını belirterek, vücudu ısıtan elektromanyetik dalganın şiddeti, frekansı ve insanın buna ne kadar maruz kaldığının önemli olduğunu söyledi.
Dünya genelinde elektrik alan limit değerinin 42 volt/metre olduğunu hatırlatan Kalkan, Türkiye'deki oranın, bu rakamın dörtte birine indirildiğini vurguladı.
Prof. Dr. Kalkan, ''Yani Türkiye'de bir baz istasyonun yaydığı radyasyon solda sıfır, ama adı o kadar korkutucu ki, bu korku insanları sardı ve elektrofobi yarattı. Türkiye'de ne cep telefonu, ne de baz istasyonu radyasyon yayma anlamında korkulacak noktada'' dedi.
BAS İSTASYONLARINI TAŞIMAK ANLAMSIZ
Gazi üniversitesi Teknoloji Fakültesi Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. İnan Güler de cep telefonu, baz istasyonu antenini ne kadar iyi görüyorsa insana verdiği zararın o kadar düşük olacağını ifade ederek, ''Teknoloji, eğer standartlara uygun kullanılırsa asla zararlı değildir. Bu yüzden teknolojiyi iyi ve düzgün kullanmasını öğrenmeliyiz'' dedi.
Baz istasyonlarının zararlı olduğuna yönelik eleştirilerin, elektromanyetik dalgayla radyasyonun birbirine karıştırılmasından ortaya çıktığını dile getiren Bilgi teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, elektrikle çalışan her cihazın bir enerji yaydığını, elektromanyetik enerjinin radyasyonla aynı olmadığını vurguladı. Acarer, bu konuda var olan bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi gerektiğini kaydetti.
Baz istasyonlarının tesis ve denetimine ilişkin çalışmaların kurum tarafından yürütüldüğünü anlatan Acarer, baz istasyonlarının dünyada birkaç firma tarafından üretildiğini söyledi.
Acarer, kullanılan 2. ve 3. nesil sistemlerin hücrelerden meydana geldiğini, bu hücrenin tam ortasında baz istasyonu bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Bu yüzden teknik olarak baz istasyonlarını şehir dışına taşımak mümkün değildir. Bunları şehir dışına çıkarmak demek, mobil haberleşmenin yapılamaması demektir. Baz istasyonu olmadan şu anki mobil haberleşme yapılamaz. Bırakın şehir merkezlerinin dışına çıkartılması, hücre merkezinden çok uzağa dahi taşıyamazsanız. Aksi takdirde hücresel yapı bozulur. Ayrıca baz istasyonunun sıklığı değil, azlığı daha risklidir.''
Acarer, baz istasyonlarını Türkiye'de denetleme görevinin kurumları tarafından yapıldığını belirtirken, dünyadaki uygulamalarına kıyasla Türkiye'de son derece etkin bir denetim yaptıklarını savunarak, bu konuda vatandaşların içinin rahat olmasını istedi.
Bir baz istasyonu için verilen elektrik alan limit değerinin Türkiye'de, AB ve çoğu dünya ülkesinin kabul ettiği Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu'nun sınır değerlerinin dörtte biri olduğunu bildiren Acarer, bugüne kadar dünya genelinde yapılan araştırmaların hiçbirinde baz istasyonlarının sağlığa olumsuz etki ettiği yönünde raporu olmadığını ifade etti.
YARGITAY KARARLARI BİLİMSEL GERÇEĞİ YANSITMIYOR
Bilgi Üniversitesi Hukuk Bölümü'nden Yrd. Doç. Leyla Keser Berber de Yargıtay'ın ''baz istasyonlarının insan sağlığını olumsuz yönde etkilediğine'' dair kararları bulunduğunu, bunun bilimsel gerçeklere dayanmadığını savundu.
Keser, ''Yargıtay kararlarının ilgili dairenin bakış açısını gösterdiğini, bu kararları veren kişilerde bilgi eksikliği'' olduğunu ifade ederek, ortaya koydukları bilimsel bulguların yargıyla paylaşılması gerektiğini vurguladı.
Berber, bir soru üzerine, bilişimle ilgili ihtisas mahkemesi ihtiyacının kaçınılmaz olduğunu belirtti.
Maymunlardan geçen sıtmanın yeni bir türü belirlendi.
Malezya'daki Saravak Üniversitesinden Balbir Singh ve Janet Cox-Singh'in araştırması, Güneydoğu Asya'nın tropikal ormanlarında sadece bazı maymun türlerine bulaştığı sanılan "P. knowlesi" parazitinin Malezya'da insanlarda yaygın olduğunu gösterdi.
"P. knowlesi" parazitinin mikroskopta, yine sıtmaya yol açan "P. malariae" parazitine çok benzer görünmesi nedeniyle bu parazitlerin kolaylıkla karıştırıldığını belirten Profesör Singh, ancak "P.malariae"nin sıtmanın tehlikeli olmasına yol açtığını, diğer parazitin ise 24 saatte bir, kanda çoğaldığını ve hastalığın ölümcül olmasına neden olduğunu vurguladı.
Bilima damları, Temmuz 2006 ve Ocak 2008'de kanında sıtmaya yol açan bir parazit türünün bulunduğu 150 hastayı inceledi. Moleküler test yöntemlerinin ardından araştırmacılar, "P.knowlesi"nin hastaların üçte ikisinden daha fazlasında bulunduğunu gördü.
Bu parazitin bulunduğu hastaların çoğu sıtmaya karşı en fazla kullanılan iki ilaçla tedavi edildi. Ancak 10 hastadan birinde komplikasyon belirlendi, iki hasta yaşamını yitirdi.
Sıtma, özellikle Sahraaltı Afrikası'nda, çoğu 5 yaşın altındaki çocuk ve hamile, bir milyondan fazla kişinin ölümüne neden oluyor. Hastalığa yol açan parazitler, dişi anofel sivrisineklerinin ısırmasıyla bulaşıyor.
"Clinical Infectious Diseases" dergisinde yayımlanan araştırma, sıtmanın daha çabuk teşhisi ve daha etkili tedavi yöntemi bulunmasının yolunu açıyor.